Herhangi bir ortamda hangi bölüm okuduğum sorulduğunda ‘beslenme ve diyetetik’ diye cevap verdikten sonra genellikle aşağıdaki tepkilerle karşılaşırım;

  • 2 yıllık mı?
  • Hangi dersleri görüyorsunuz?
  • Nerelerde çalışıyorsunuz?
  • E bizi de zayıflatırsın artık, değil mi? 🙂
  • Beslenme ve neeyy? O ne demek?

Son soruyu genellikle “okulu bitirince diyetisyen olacağım yani” diye cevaplarım 🙂

Bu tepkiler bana kendimi tanıttıktan sonra işimi tanıtmam gerektiğini düşündürmüştür. Biz
‘diyetisyenler’ kim olduğumuzu herkese anlatalım ki ‘diyetisyen olmayanlar’ daha fazla insan
sağlığı ile oynamasın.

Başlayalım o zaman!

Beslenme ve diyetetik bölümü, anatomi, fizyoloji, beslenme biyokimyası gibi tıp derslerinin
yanında ağırlıklı olarak hastalıklarda beslenme, anne çocuk beslenmesi, toplu beslenme
sistemi gibi dersleri kapsayan 4 yıllık bir programdır.

Hastalıktan korunmak için nasıl beslenilmeli, oluşmuş bir hastalığın ilerlemesine beslenme ile nasıl engel oluruz, gebelik emziklilik gibi özel durumlarda nasıl beslenilmeli, topluma yemek hizmeti verilen kurumlarda besinin satın alınmasından servisine kadar sağlıklı ürün sağlanılması gibi başlıkları içeren birçok eğitim verilir.

Okula başlamadan önce sadece bir elma ya da armut olan ‘meyve’ aldığımız eğitimle beraber bizim için “fruktoza, vitamine, minerale, antioksidan ögeler”e dönüşür. Besinin içini görmek zorunda kalırız. Oturduğumuz yemek masasında önce kalori sorulur, sonra etrafımızdaki insanlar yanımızda yemekten çekinir, sonra da annemiz ‘neden insanların yemesine izin vermiyorsun’ diye azarlar.

‘Oturduğumuz yemek masasında önce kalori sorulur’ bu cümleden yola çıkarak çok temel 2 soruna gidebiliriz;

  1. Besinin kalorisi ne yediğinizden daha mı önemli?
  2. Diyetisyenler sadece insanların zayıflamasından mı sorumludur?

Beslenme ; vücudun gereksinimi olan enerjiyi sağlamak için besin ögelerinin vücuda alınmasıdır. Tabi bu bizim nesnel bir tanımımız içinizden birileri çıkıp ‘hayır ben canım istediği için besleniyorum, ben yemek yemeyi seviyorum’ da diyebilir 🙂 Sonuç olarak beslenme anne karnında başlar ve ölene kadar devam eder. Temel bir ihtiyaç olması nedeniyle vazgeçilmezdir ve hayatımızı çok derinden etkiler.

Peki beslenme bunu nasıl yapar?

Küçük birkaç örnekten gidecek olursak vücuda yeterli demir alımının sağlanmadığını, yeterli ve dengeli beslenmediğinizi, ne yediğinize dikkat etmediğinizi düşünelim. Sizin için ufak bir mineral eksikliği gibi görülebilir ancak demir eksikliği halsizlik, yorgunluk, baş dönmesi şeklinde kendini gösterecektir. Şimdi de herhangi bir önlem almadığınızı varsayalım. Kansızlık ilerleyecek ve muhtemelen sosyal yaşantınızı olumsuz yönde etkileyecek ve hatta hayati sonuçlara neden olacaktır.

Beslenme hastalık oluştuktan sonra dikkat edilmesi gereken bir durum değildir beslenmeye hastalık oluşmadan önce ve hastalıklardan korunmak için dikkat edilmelidir.

Beslenmenin önemini birazcık anlatabildiysem eğer şimdi de diyetisyenin esas görevlerinden, sizin söyleminizle ‘zayıflama’ bizim için ‘kilo kontrolü sağlama’ dan farklı birkaç işimizden bahsedelim.

Biz ‘diyetisyen’ olarak bazen fenilketonürisi olan bir çocuğun yaşamını hastalığın ilerlemesine engel olacak şekilde beslenmesini sağlar, bazen uygun bir planlama ile böbrek hastalığının diyalize kadar gitmesine engel olur, bazen oral beslenme imkanı olmayan bir hastanın gereksinimlerinin karşılanmasını planlayarak yaşamına devam etmesine yardımcı olur, bazen ufaklıkların büyüme ve gelişmesini sağlayacak dengeli menüler planlar, bazen ise ‘çok zayıf’ bireylerin kilo almasına yardımcı oluruz.

Yani biz diyetisyenler sadece ‘zayıflama’ya yardımcı olmuyoruz aksine bazen ‘kilo aldırma’mız dahi gerekebiliyor.

Bizim için önemli olan ‘zayıf’ olmanızdan ziyade sağlıklı beslenen bireyler olarak ‘mutlu’ olmanızdır her zaman.

Bu yazıyı okuduktan sonra sadece ne yediğinizi daha çok düşünün. Hatta oturun bir gün boyunca yediklerinizi not edin derim. Vücudunuza ne almışsınız bir bakın ama kalorisinden çok içeriğine bakın. Trans yağ içerir mi, kanserojen madde var mı, toksik etki yapar mı, araştırın. Sonra kendinize şu soruyu sorun “Bundan 20-30 yıl sonra nasıl bir hayat yaşamak isterim? ‘Hasta ve mutsuz’ mu yoksa ‘sağlıklı ve mutlu’ mu?” Bu soru size ne yapmanız gerektiği konusunda yol gösterecektir eminim.

Sağlıklı beslenirseniz asla hasta olmazsınız diyemem ama sağlıklı beslenirseniz hasta olsanız dahi bununla daha iyi savaşabileceğinizi söyleyebilirim.

Yaşlılar için ‘doktor’, çocuklara göre ‘zayıflama doktoru’ olarak ifade ediliyor olmak zorunda kalsakta bu yazıyı okumuş olan sizler için adımız ‘diyetisyen’ olsun.

Ve size ‘şu kürü yap zayıflarsın, şunu iç kolesterolün düşer, vs’ diyen insanlara ‘Diyetisyen misiniz?’ diye sormanızı rica edeceğim 🙂

1 YORUM

Bir Cevap Yazın